28 Mayıs 2010 Cuma

Çocuk olun

Bugün bir anda yazma düşüncesi geçti aklımdan, sanırım blog kullanmanın bir yararı da bu. Daha hevesli olabiliyorsun yazma konusunda. Bugün daha hafif konulardan konuşmak istiyorum- Yani siz de benim yazdıklarıma içinizden yanıtlar vereceğinize göre bu bir konuşma olacak. :)

Neşeli şeylerden konuşmak lazım biraz ama bazen arıyoruz, bulamıyoruz değil mi? :) Zorlayalım, düşünelim. Haydi çocuklardan konuşalım o zaman. Ortalama bir çocuğun göründüğünden çok daha zeki olduğunu biliyorsunuz değil mi? Biraz da işlerine geliyor öyle olmak. Hayır çocuklar salaktır, delidir ama sevimlidir ve en önemlisi yaratıcılardır. Şimdi salaklığı bir kenara bırakalım en son ne zaman çocuksu bir şey yaptınız? Yaratıcılığınızın sınırlarını zorladınız, yanlış anlaşılırım korkusu yaşamadınız? Bir çizgi, üç tane de çöp adama "bunlar dünyayı kurtaracak" dediniz. Bu kadar ben bile uçmamışımdır. Ama uçmak lazım. Çocuk olmak lazım beyler bayanlar çocuk olmak lazım. Birşeyleri çok fazla takmamak lazım, yaşamak lazım ve en önemlisi kendimizi olmadığımız gibi göstermememiz lazım. Bugünlerde çok görüyorum insanlar hep olmadıkları gözükmeye çalışıyorlar, daha donanımlı göstermeye çalışıyorlar kendilerini. Onları boşverin, siz kendi işinize bakın. Sadece hakedenlere gereken ilgiyi gösterin. İşte size neşeli bir konu! Çocuk kalın ve kendinizi sevin ulen, çünkü başka bir şeyiniz yok..

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Google "Gandi"

Google'a "Gandhi" ismini "Gandi" olarak yazınca, ilk çıkan sonuçlar hatta neredeyse hepsi Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili. Mesele tabii ki Kemal beyin önlenemez yükselişi ya da gerçek Gandhi'nin duruma üzülmesi değil.
Mesele bu değişimlerin halk tarafında ve/veya yazar çizer insanlar arasında nasıl görüldüğü. Bugün Kemal Kılıçdaroğlu geliyor diye sevinçten havalara uçan insanlar, hiç çekinmeden söylüyorum; yakında pek bir şey değişmeyeceğini anlayacaklar. Çünkü sadece baştaki figür değişiyor. Sistem aynı sistem, tas aynı tas, hamam aynı hamam. Bunda anlamayacak ne var? Özellikle solcu, sosyalist geçinen arkadaşlara söylüyorum; bu ülkede hiç bir zaman tam anlamıyla bir sol parti olmadığını,sadece TİP'in bu bağlamda bir şeyler ifade ettiğini biliyor olmalılar. O halde sadece şunu söyleyin; "halkın kendisinin gerçekten yönetimde olmadığı, sadece para babalarının değişeceği yönetimsel değişiklikler beni hiç ilgilendirmiyor." Aynı Obama örneğindeki gibi. Yönetim şekli biraz renklenmiş(ya da siyahlaşmış), söylemler biraz törpülenmiş o kadar. Irak, Afganistan işgalleri devam ediyor, savaşa ayrılan bütçe artmış, eğitime ayrılan bütçe düşmüş, ama büyük değişim yaşanmış dünyada öyle mi? Affedersiniz hiç bir "bok" değişmez.
O "bok" daha güzel paketlenir, sunulur sadece...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

İlk Reklamlarım.





Prozac depresan ilacı basın ilanları.

(Ürün yeni çıkıyor gibi varsaydım.)




2 Mayıs 2010 Pazar

Bilinçaltı ırkçılığı

Naz Elmas: "Ben ilgi görmeyi alışık biriyim. Çünkü beyaz tenli olmak, size o şansı zaten baştan veriyor. Bu nedenle sanırım dünyanın en şanslı insanlarından biriyim."

Şimdi bir duralım. Sanıyorum oyuncu olan Naz Elmas -ki bu o kadarda önemli değil "masum" şekilde ırkçılık yapıyor. Ya da aklınca yapmıyor ama asıl önemlisi kendisiyle beraber,toplumun bu konulara bakışını çok iyi yansıtıyor. Ben ten rengi ırkçılığı bakımından Türkiye'yi(özellikle İzmiri) post modern 1900 Amerikasına benzetiyorum. Anlatılanlar,okuduklarım düşünsel alanda neredeyse aynı. Tamam daha sert şekilde tepkiler alabiliyorlardı Anglo-sakson ırkı dışındaki insanlar ama sonuçta bende "Post modern 1900" dedim. Günümüzde bu ırkçılık o kadar doğal ki insanların bu tip haberlere ya da sokakta gördükleri bu tip olaylara müdahale etmek aklına bile gelmiyor. Olaya zaten "Evet öyle, beyaz olmak çok güzel, siyah olmak bir handikap olmalı" gözüyle bakılıyor. Yani Naz Hanım o kadarda haksız değil öyle söylediği için. İnsan topluluğuna girince "Ah kızım sen ne kadar beyaz, güzelsin. Sen başkasın "muamelesi yapılırsa; kendiside o beyazlığıyla övünmeye başlar bir süre sonra. 

Ben kendi adıma ırksal sorunları bir saçmalık olarak görüyorum. İnsanların köpek cinsleri gibi ayrılmalarını anlamsız ve insan üst düzeyine hakaret olduğunu düşünüyorum. (Ya da insanın o kadarda insan olmadığına bir kanıt.) Sanırım İzmir'de Türkiye'deki sorunun çözümü "beyaz" Türklerin Avrupa'daki hümanist beyazlar gibi kendilerinin çıkıp "biz zaten üstün değiliz" demesinden ve bunu gerçekten uygulamasından geçiyor. 

Çünkü gerçekten aslında ırk diye bir şey yok, sadece yaşam ve ölüm var...


http://www.yeniasir.com.tr/Sarmasik/2010/04/29/ilgi_gormek_hosuma_gidiyor


İlk

The first, die erste yani "ilk". Hani böyle sayarlar ya farklı dillerde aynı kelimeyi,anlamı güçlendirmek için; benimki bu kadar. Napayım bu kadar dilde biliyorum, hava atamadım mı yani ben şimdi? 

Aslında garip benim için bu "ilk" blog'u yazmak. Eskiden çok karalamama rağmen blog işini oldum olası sevemedim. Zaman kaybı gibi geldi, sanki kimse okumuyorsa ne anlamı var dedi zihnim. Okuyorlar ama sanırım. Okumasalarda kendin için güzel bir şeyler yazabileceğini farkettim. Yekta Kopan sağolsun. İçimden geldi yani bu sabah. O kadar işin içinde bir de buna atıldım. O kadar iş dediğim de;naptığımı tam ben de bilmiyorum. Oradan oraya koşturuyorum. Okuyorum, yazıyorum. Herşeyi yapıyorum ama hiçbir şeyi yapmıyorum. İnsanların içi boş şeyleri sanki bir şeymiş gibi kasıla kasıla söylemesine bakılırsa aslında bende çok şey yapıyorum. Reklamcılık öğrencisiyim. Tek işim yaratıcılık. İşte belki de bu blog'u bu gelişimi kaydetmek, adım adım görmek için açtım. Gerçi ne yazacağımı bilmiyorum. Gün gelir politikadan girerim, gün gelir felsefeden belki aradalarda da reklam araları veririm, hepsi bu.

Hepsi bu...